top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıOzge McAree

Kıyafetleriniz düşünce şeklinizi değiştiriyor


Moda sektöründe çalışmıyorum ama modayı, modanın ışıltısını ve cazibesini seviyorum. Ama aynı zamanda bir iş endüstrisi olarak görüyorum.

Çünkü öyle.

Gerçek şu ki, sektörün 'tasarım' unsuru muhtemelen en küçük parçası. Gerisi ürün satmak ve insanların modayı "önemsemesini" sağlamakla ilgili.


Ne giydiğimizin zihinsel sürecimizle nasıl ilişkili olduğu, kıyafetlerimizin düşünme biçimimizi nasıl değiştirdiği ilgimi çeken şeylerden biri. Fen Bilimleri alanında lisans derecesine sahip bir iş kadını olarak, sürekli bir şeyler araştırıyorum. Giydiğimiz şeyin zihinsel sürecimizle ve dikkat, güven veya soyut düşünme gibi alanlarda düşünme, hissetme ve işlev görme şeklimizle nasıl ilişkili olduğuyla çok ilgileniyorum.

“İstediğin işe göre giyin; sahip olduğun işe göre değil” ve her zaman “iyi görün, iyi hisset” gibi sözler duyuyoruz. Bilim, giydiğimiz kıyafetlerin davranışlarımızı, tutumlarımızı, kişiliğimizi, ruh halimizi, güvenimizi ve hatta başkalarıyla etkileşim şeklimizi etkilediğini söylüyor. Buna giysilerin düşünme şeklimizi etkilediği fikrinin bilimsel adı olan 'enclothed cognition' deniyor. Teori, giydiğimiz (veya başkalarının giydiği) kıyafetlerin aslında düşünce kalıplarımızı değiştirdiğini söylüyor. Ve bu yeni bir şey değil.


Dolayısıyla giydiğimiz kıyafetler performans seviyemizi olduğu kadar psikolojik durumlarımızı da etkiler. Bulguları göz önüne alındığında, bireyler kasıtlı olarak daha arzu edilen psikolojik durumlara neden olacak ve görevle ilgili performansı artıracak giysiler giymeyi seçebilirler.


Ayrıca giydiğiniz kıyafetlerin türü ve aksesuarlarınızı nasıl kullandığınız da sizin hakkınızda çok şey söylüyor.


Yazarlar ve yönetmenler bir karakter hakkında ipuçları vermek için modayı her zaman kullanırlar. Harvey Spectre'ın Suits'teki güç takımlarını düşünün. Harry Potter'ın gözlüğü. Sex and the City'de Carrie, Miranda, Charlotte ve Samantha'nın benzersiz ve bireysel stilleri.


Kişisel tarz, bir bireye ait olan bir şeydir.

Kendini ifade etme aracıdır.


Peki siz?

Şu anki tarzınız nedir?

Çevrenize hangi sinyalleri gönderiyorsunuz?

Hayatınızın film versiyonunu düşünün. Ne giyiyor olurdunuz?


Araştırmalar, bir kişinin kıyafet seçiminin ilettikleri izlenimi büyük ölçüde etkileyebileceğini ve bu nedenle güçlü bir iletişim aracı olduğunu gösteriyor.


Renkleri nasıl kullandığınız, ilk izleniminizde modanın gücünden yararlanmanın harika bir yoludur.


Peki 'enclothed cognition' bulgularını kendi yararımıza nasıl kullanabiliriz? Dolabınızdaki her bir parça sizin için neyi simgeliyor?


İşte yapabileceğiniz bir şey. Sabah, kendinizle check-in yapmak için bir dakikanızı ayırın. “Bugün nasıl hissetmek istiyorum?” Örneğin kendinden emin mi, sakin mi, arkadaş canlısı mı yoksa sevgi dolu mu?

Ardından kendinize şunu sorun: "Giyimle ilgili hangi makale(ler) beni güvende, sakin ve sevecen hissettiriyor?

Hangi renk(ler) bana böyle hissettiriyor?”


Kendinden emin diyelim. İşe giderken hep topuklu giyerim. Beni kendiden emin hissettiriyorlar.


Hangi renk bana böyle hissettiriyor? Cesur, risk alan biri belki biraz göz korkutucu ama her zaman güvenilir hissedersem ya da hissetmek istersem siyah giyerim. Siyah ayrıca prestij, güç, ciddiyet ve zekadır.


Sadelik ve mükemmelliğin bir karışımını hissedersem beyaz giyerim.


Hayata dair iyimser ve pozitif bakış açıma benzediği için Baby Pink'e (Toz Pembe) karşı bir zaafım var. Herkesin içindeki iyiliği görüyorum. Sistemli ve düzenliyim, ancak bazen “pembe”nin olgunlaşmamış kız gibi tarafı ortaya çıktığında oldukça küstah olabiliyorum. Antrenman yaparken neon pembeleri seviyorum. Bana enerji, neşe veriyor ve kendimi yaratıcı hissettiriyor.


Erkekler için de, seçtiğiniz kravat, kol düğmeleriniz ya da en sevdiğiniz mavi kot pantolonlar gününü güzelleştirecek en önemli parça olabilir.









Ozge McAree












The Power Of Scent Anchor
Anchor 1
bottom of page